1 Ağustos 2014 Cuma

Marmaris, Kısacık








Bir Ağustos İkibinOnDÖRT

Can hala en çok 4 demeyi seviyor. 2 ve 5 i de hiç yanlışsız ayırt ediyor ancak bazen 6, sekiz olabiliyor yada genel anlamda karıştırabiliyor denebilir. 

Sallanırken sayıyoruz beraber; Türkçe, İngilizce ve ara ara da Hollandaca. Hepsine aşina kulağı ancak tekrar etmek konusunda genelde inatçılık ediyor. Haklı da. O benim kadar geveze olmak zorunda değil. O, anın tadını çıkarıyor. Sallanıyorsa sallanıyor. Kaydırakta kayıyorsa işte yaptığı şey bu. Daha ne olsun ki?

Hep meşgul parktayken. Tırmanıyor, hopluyor. Koşuyor. En çok da gözlem yapıyor şu sıra. İnsanları, diğer çocukları izlerken onu izlemeye bayılıyorum.

Bir de inatlaşmalar, çekişmeler başladı. Evvelden çocuğun biri elinden almaya kalksa bir  oyuncağı tepki vermiyordu. Kabul ediyordu.

Artık öyle değil.

 Geçen akşam üzeri çok şaşırttı beni. Kendinden epeyce büyük bir çocuk halatı almak için epey uğraşmasına rağmen kazanan Can oldu.

 Bunu ona ben öğretmedim.

 Bunu tamamen kendisi başlattı.

 Söylediğim tek şey vardı, -dayak yemesinden yada ezilmesinden endişe ettiğim zamanlarda- "eğer istemediğin bir şey yapacak olurlarsa, HAYIR de... Bağırabilirsin de. Anneeee! diyebilirsin, ben gelirim."

Ama o öyle yapmıyor. O kendi işini kendi halleden bir kahraman.

 Off yine gözlerim doldu. Daha demin baktım doğduğu günün fotoğraflarına. O kadar küçük o kadar korunmasız ki. O kadar gözyaşlarımı canlandıran etkiye sahip ki. 

Derlerdi; 'zaman çok hızlı geçiyor; tadını çıkar bu zamanların... göz açıp kapayana dek büyüyorlar' diye. Doğruymuş. Sadece 29 gün sonra artık 2 yaşında olacak.

Hayır diyor, Evet diyor. Uzun uzun sohbetler ediyor. Bana kitap okuyor. Ben okurken durdurup yorum yapıyor. Telefon konuşmaları yapıyor. Jestleri, mimikleri. Koca bebeğim. Çocuğum benim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder