3 Mart 2014 Pazartesi


18 aylık Can 



Olaylar olmadan önce çekilen foto. 2mart 2014, Galata. 


Fotograftaki iki şekerden sarışın olan benim biricik oğlum Can
Artık 18 aylık olan kıymetlim. Bir buçuk yaşındaki koca bebeğim

Artık her işini kendisi yapmak isteyen tatlı mösyöm. 
'Can at. Can tut. Can getir. Can götür. Can su. Can ye. Can sayfaları çevir. Can taşı. Can merdivenden çık. Can aşağıya in.
Can Can Can...' 
(Bazı fiilleri o beden diliyle yada kendi kelimeleriyle söylüyor. Ben anlaşılsın diye böyle yazdım. Son ruh halimiz bu işte. Herşeyi Can kendisi yapacak! Kendisi için hep Can diyor. Ben en baştan beri bu dili kullandım çünkü. İlk iki yıl bebeklerde ben duygusu gelişmemiş olduğu, zamirleri algılayamadıkları için. Anne yemek yapıyor. Can yemek yiyor vs vs şeklinde konuştum; Ben yemek yapıyorum, sen yiyorsun yerine.)

Bu akşam "Can çiş" deyip beni tuvalette dakikalarca bekleten tatlı kıvırcığım. Benim ilk göz ağrım. 
Benim tombul  karidesim. Benim çimçimim. 

Ahhhh ne boştur bu 'benim' demeler söz konusu olan insanın evladı olunca... 

Ahhh nasıl isteriz onları sahiplenmeyi, onları kendimize benzetmeyi, bizim gibi olmalarını görmeyi... 
Bizim yapamadıklarımızı yapmalarını beklemeye bayılmaz mıyız? 
Ne çok isteriz yarım kalan hayallerimizi onların tamamlamasını!

Bazı bazı da kızmaz mıyız hatalarına? Hatasız olmalılar evlatlarımız(!)

Oysa atılmış oklardır onlar... Biz ise yay. Atıldıktan sonra bizimle bir bağları kalmıyor işte... 

Armut dibine düşer dense de, aslında her ok atıldığı yay kadar benziyor üstünden düştüğü armut ağacına, fark etmek istersek eğer...

Farkındayım oğlum. Söz veriyorum hep farkında kalacağım. 




Neyse gelelim fotografa... Günlerden pazar. 2 Mart. İstanbul. Enfes dokusuyla Galata'dayız. Akşam yürüyüşüne çıktık. Dönüşte kuru üzüm alıp 
hovhov kek yapacağız. 
(kuru üzüm, minik minik küpler halinde elma, bolca tarçın, 2muz, 1 yumurta, bir yk yoğurt, 2 ceviz, 6 fındık, 2 yk z.yağı, bolca ruşeym, azıcık da tam buğday unu: Ez, karıştır. İçine bolca sevgi ekleyip at fırına pişsin. Oğlun da akşam yemeğinden sonra hapur hupur yesin. O yesin sen mutlu ol!)


Bizim buralar şu sıra epey popüler, diziler, klipler çekiliyor. Sürekli yeni oluşumlar var. Sanat var her yerde. Moda var, müzik var, fotograf var... 
Galata eski ruhunu geri kazanıyor...

Yine bir dizi çekimi başlamış bizim yolumuzun üzerindeki binalardan birinde. Fotograftaki diğer tatlı yavru erkek 3,5 yaşındaki Arti bir anda o binadan önümüze fırladı. (Annesi bu diziyle alakalı bir görevde ama nedir diye sormadım. Yani aslında hep çocuklarla alakalı konuşmaktan aklıma gelmedi...)

Dost canlısı tatlı bir çocuk Arti. Zaten Can, dünyanın insanlarla en hızlı kaynaşabilen yavrusu olunca ve anası olan ben de kasabalı sıcakkanlılığımla dünden hazırken insanlarla tanışmaya; hiç uzun sürmedi bizim neredeyse akraba olmamız kısacık zamanda Arti ve annesi Natali ile :)

İyi de ettik. Başka bambaşka bir Can ile karşılaştım. 

Son dönemde (dişlerden diye düşünmeye çalışıyorum hep) beni her fırsatta sıkıştırıp popomdan, bacağımdan hatta çenemden yanağımdan ısırmaya çalışan oğlum, 
En tatlı 'hadi gidelim, hadi bitirelim'lerime ayak direyen kuzum,
Kendisini öptürmeyen zibidi!
'Ben varım, benim istediğim olacak'ların prensi!
biricik 4B;
BASILEUS BASILEON BASILENON BASILEUSI

Bir anda süt dökmüş kedi oldu. Adamın ruhu zaten çok güzel; bununla alakalı bir şikayetim yok gerçi. Kolay anlaşılır bir bebekti. Öyle de devam ediyor. Gereksiz inatları, şımarıklıkları yoktu hiç. Hala da yok. Ancak, iç burkacak kadar savunmasız halini de  görmemiştim hiç şimdiye dek.

Hep centilmen, hep uzlaşmacı ve hep paylaşımcı bir bebektir zaten. İyi huyludur yani kısaca. 

Fakat, ah be çocuğum küçük bir İsa olman da gerekmiyor yani. 
Arti sarılıyor. Yanağına dokunuyor. Arti öpüyor. Arti yanaktan makas alıyor. Arti boynuna sarılıyor. 
Allah allahhh yaaa noooluyoo!?
Bizimkinde hiç itiraz yok... 

(Ben de sevmiyorum ya suratına dokunulsun. Çemkiriyorum millete; Çocukların suratına, ellerine dokunulmaz diye parkta markta. 
Neyse dedim dur bakalım ne olacak!? Nasıl olsa belli ki temiz bir çocuk. Eh zaten eve dönünce mis gibi de banyo yapılacak. Dur kızım sen bir karışma bakalım...)

Dur be sevgili okuyucu; buraya kadar zaten bi sıkıntı da yok!



Fekkaaaatttt! Heyhaaat!!! Bizim tatli Arti bir süre sonra başladı Can'ıma kötü davranmaya. Abartmıyorum; Tokat atmaya kalktı. Hatta -neyse ki sert gelmedi, çenesine biraz vurdu. Bi anda boynuna yapıştı, çekiştirmeye başladı. Annesiyle ben zar zor ayırdık Can'dan onu. 

Ruhumdaki fırtınayı bilemezsin sayın okuyucu! O anda içimde olanların tarifi yok. Nasıl patladı o yanardağ. Nasıl oluştu o Kapadokya ben o vakit anladım! Oyyyy!!!! Hasandağı gibi yandı içim! Kaynadı!

Can'ın canı yanacak! 
Ben yanıbaşında, engel olamayacağım!
OFFFFF!

Neyse, olaylar çok derinleşmedi. Can ağlamadı bile, canının yanmadığını ordan da teyit ettim. Fakat ne Arti'ye engel olmaya çalıştı. Ne ondan kaçıp kurtulmaya çalıştı. Öylece baktı bebeğim. Ben sarıldım. Arti dövüş horozu gibi atılıp durdu yeniden vurmak için. Benim Can'ım öylece baktı...

Benim içim lime lime oldu. Kıyıldı. Ne olacak bu iş dedim? Yani saldırgan bir çocuk olmasın elbette Can. Tabi ki kavgacı olmasın. Fakat kimseden dayak da yemesin ya...
Kendisini savunsun, değil mi?

Çok mu erken???

Benim hatam mı???

Nasıl öğretebiliriz?

Ne yapmalı????

































2 yorum:

  1. canım gizemcim öyle hoş yazıyorsun ki , iki evladım var yaşayıpda unuttuğum hislerimi hatırlatıyorsun. Hoş bu duygu hiç bitmiyor. ONLARA BİŞEY OLMASIN. Ama sen yolundan dönme , o güzel şeftali oğlun sevecen kalsın, ona ters davranan yaşıtlara bakakalsın, bir gün gelip (ki benim oğlum dedi) anne ben aikido öğreneceğim diyecek. (ben aman oğlum sert spor dediğimde de "hayır kavga değil savunma sporu, niyeti bozuk olana haddini bildirme annecim) diye cevap verecek. Bu toplumun naif insanlara ihtiyacı var. Okul hayatı var, hayat zaten sert olmayı kalkan kuşanmayı bize öğretiyor. Sen hiç acele etme. Ama Can'ımızıda koru tabii. Kıyamam ben ona. Kötülükler ondan ve tüm çocuklarımızdan uzak olsun. İNŞALLAH

    YanıtlaSil
  2. Ahhh Mehtap Hanım, şimdi gördüm yorumunuzu, içimi ısıttı......
    Sizi seviyorum. İyi ki varsınız.
    Sevgiler

    YanıtlaSil