21 Şubat 2014 Cuma

Annieee! 


Nerde acaba Can'ın annesi? 
Nereye gitmiş? Aaaa burda mıymış?? Yokmuuuşşş! Aaaaa orda da yokmuş! Gitmiiiişşş!

Sinemaya gitmiş. Dans etmeye gitmiş. Kitap okumaya gitmiş. Alışverişe çıkmış. Saçlarına bakım yaptıracakmış. Manikür ve pedikür için 3 saatlik bir program yapmış. Arkadaşıyla buluşup bir kahve içecek, dedikodu yapacakmış. Sadece öylece oturup hiçbir şey yapacakmış. (Yok yok kıskanma hemen: Kendimi kandırıyorum zira....Hahahaha rüyamda görürüm belki!)

Hiçbir şey yapmak. Olmaz mı sanıyorsun? Yanılıyorsun! Zamanım olsa öyle de güzel yaparım ki... Yok ama öyle bir lüksüm yok. Yok işte. 

Çociim hastalandı. İlk azılar geliyor kendisi 17,5 aylıkken. Bir de nezle eklendi üzerine. Gözleri bile akıyor yavrumun. 
Burun desen, sanki minik bir nehir. Dilinden düşmeyen kelime: Anniiiieee! Anniii!

Rahatsız sürekli. İki dakika konsantre olsa oyuncaklarına üçüncü dakikada başlıyor Anniiieee!



Ohhhh NOOOOO! 
Bas bas susuyorum; içimde patlıyor kızgınlık. Nasıl kızarım ki yaptığı huysuzluğa? Adı huysuzluksa bunun. 

Topu topu 83 santimlik boyuyla nasıl da karşı koyuyor hiç alışık olmadığı ateş yüksekliğine. Ağzının içinde saldırıya geçmiş abuk acıya nasıl da gururla baş kaldırıyor. Cesur oğlum benim. 

Günde 3 ana öğünü ve 3 ara öğünü kendi isteğiyle tatlı tatlı yiyen oğlum nerede??? Şimdi peşinde koşturup sadece ıııı-ıııııh yanıtı aldığım ve tüm gün boyunca boğazından geçen lokma sayısı iki elimin parmaklarını geçmeyecek yavrucak nerede???

Ben bunları yazarken yine Annniiiieee! diyor. Kaçtım iki satır yazmak için. İyi ki annem burada. Eğer yazmasam deli olacaktım sanki. Gece uykuları da kalmadı. 

Nefes alamıyor, uyanıyor. (Burnuna sıktığım okyanus suyu zımbırtısından nefret etmesine rağmen sıktım üstelik) Diş eti acıyor; uyanıyor. Rüya görüyor; uyanıyor. Babasını özlüyor; uyanıyor. Susuyor; uyanıyor. Acıkıyor; uyanıyor....
(Bunları yazar yazmaz daha fazla dayanamadım ve yanına gittim. Şimdi neredeyse 3 saat sonra yeniden yazıyorum. 
Bu arada; Önceden çay olarak hazırladığım ve elimde kalan elma ve ayvadan birkaç dilim ve bir organik muzun yarısını yedirmeyi başardım. 
El-ayak-yüz-popo duşu yaptık. 
Mijn eerste grote woordenboek'a bayıldığı için onu okuduk. 
Hand-head karşılaştırmasını yapıp aradaki farkı tamamen söktükten sonra şarkı söyler gibi yatakta bir o yana bir bu yana mızıl mızıl ve mutlu gururlu bir suratla dolanmasını izledim. 
Çok yorgun. 
Çok bitkin olmasına rağmen nasıl oluyor da böyle şirin olmayı becerebiliyor? 

Maalesef uyutmadan evvel ağlattım onu yine biraz. Hala öğretemedim sümkürmeyi. Tek çözüm yolum burnunu aspire etmek ve o bundan nefret ediyor! 
Üzgünüm oğlum... Çok üzgünüm... Ama başka çarem yok.

En sonunda memede uyuyakaldı) 

Hasta olmaktan oldum olası nefret ederim. Etrafımda hasta insan görmek de irrite eder beni. Öyle hemşire ruhlu bir tip değilim yani. Yada hani hasta olmaktan hafif hoşlananlar vardır; ilgi, alaka çekmek iyi olur ya. Yok onların hiçbiri yok bende. Ben sağlıklı olmalıyım, o kadar. Böyle bir kadın olarak var ki sen düşün şimdi halimi ve üstelik;

Şimdi de boğazım sızlıyor, içinde bir miktar sıcak su akıyor sanki tükürük yerine. Faranjitim epeydir pusudaydı. Çıkmasın  diye kivi falan yiyorum, pastil atıyorum. 

Bir de ben hastalanırsam şimdi, ohhh yandı gülüm keten helva. 
Çünkü annem de hastalandı ve Hakan bir hafta kadar evde olmayacak!






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder