17 Şubat 2014 Pazartesi

ohhh lallalalala


Ne kadar harikaaa, ne kadar harikaaa....


Çociin büyüyüp anneannesiyle oyun oynarken seni hiiiiiç aramaması yada yolda rastlaştığımız babaannesinin elinden tutup, kendi evine dönmek yerine onun evine çıkıp saatlerce takılması... Ne harika ne harikaaa!!! :D

Ama itiraf edeyim ki ilk anda bozuldum: Adam arkasına bakmadı yahu. Sadece, dönüp el salladı o kadar. (Neyse ki okumuştum sağlıklı bağlanma konusunu önceden) ;)

Demin de yedi içti, oynadık... Bakındı bakındı Hoooop hadi bakalım başladı 'annaaaneee annaaaneee!' diye bağırmaya üst kata. Ne dediysem olmadı. Yukarı çıktık, tv kapandı. Başladılar oyun oynamaya. Sanırım annanee daha iyi okuyor kitapları yeni aldığımız kırmızı okuma gözlüğüyle :D   Can'ın kahkahaları öyle diyor.

Ohhhh beeee... Dünya varmış! Yaşasın özgürlük :

Dün okudum Dr. Karp'ın -Mahallenin En Mutlu Yumurcağı' kitabında: Afrika atasözüymüş: "Bir çocuğa bakmak için büyük bir köy dolusu insana ihtiyaç vardır." 

NOKTA. Kocaman kapkara şöyle kelli felli bir NOKTA abicim! . 

Kitapta da anlatıldığı gibi; Kendimi yırtıp durdum doğumdan beri, ben bakacağım Can'ıma sadece diye.
Öyle de oldu zaten şartlar gereği. Yani aile büyüklerinin şartları gereği. Pek yaklaşan olmadı. 

Belki de ben ve Hakan epey korkuttuk insanların gözünü. O yüzden de yaklaşmamış olabilirler. Yada evvelki  kötü tecrübeler de eklenmiş olabilir; yani sadece kendimize haksızlık da etmiş olmayayım. Çünkü, 'ihtiyacımız var yardıma!' diye çığlık attığımız zamanlar da olmadı değil. 

Evet, abarttık bazen biraz. Çok rahat değildik onu başkasına teslim etme konusunda. 
Hayır, kesinlikle hiç ama hiç rahat değildik. Ne yapalım çok seviyoruz ya. Alla allaaa....

Bir de çok bilmişin tekiyim ben, yapacak bir şey yok. Öyle hemen her denileni, -yok efendim onlarda öylesi uygun olmuş, yok efendim eskiden beri insanlar bunu böyle yapmışlar...- kolayca kabul edip kendi çocuğuma da yapmadım, yaptırmadım. Ya önceden zaten fikrim vardı ve o tecrübeyle aynı yönde değildi yada emin değildim ve evvelinde araştırmam gerekirdi. Ehhhh malum, bayılırız toplum olarak ukalalığa... Eh yapamayınca da bozuldular tabi. 

Zaten o hani bazı lohusaların başına gelen: "Bebeme dokunanı yakarım, o da yetmez küllerini bile yok ederim! Çekilin yanından. 
Öksürüyor musun sen? 
Aaaa hasta mıydın, hmmm biz de müsait değiliz pek bugün vs vs" sendromu vardı bir de başımda... 

Bu kontrollü bir durum değil:  yaşayan bilir. 
Yani dur bakayım ben bugün gıcık bir insan olayım, deyip başlamıyorsun o güne. Göğsünde yumuşatıp gole bile çevirebileceğin pozisyonlarda bir bakmışsın top çoktaaaan taca çıkmış. (Bakınız futbol terimi kullandım.)
Sen birinin kalbini kırıvermişsin. O üzülmüş. Sen daha beter üzülmüşsün ama iş işten geçmiş. 

Bazı şanslı kadınlara olmuyor, ne güzel. Bebeler o kucak senin bu kucak benim gezerken annenin yüzünde güller açıyor. Herkes pek mutlu...

Yok. Bana öyle olmadı. Ben endişeliydim.  Ben kıskanıyordum. Ben rahatsızdım. Böyleydi bu. Ayıp değil, söylüyorum. Ayıp da olsa söylerim gerçi: bebe benim, Can benim; kime ne ayrıca.

İyi bir yanı oldu; bebemiz ilk 6 ay hastalık yüzü görmedi. Eh bu da zaten pinpirik ve tecrübesiz olan biz ebeveyni için oldukça sevinilesi bir durum. 'Şekerim biz mikroptan virüsten kaçıyoruz, yapçak bişey yok yani!'

Konuyu bakıcıya getirsem; Yani düşün ki ben kendi anneme bebeğimi tam olarak bırakamıyorken bir de kalkıp hiç tanımadığım birine emanet edecektim. Yooohhh yaaaa! Pışşşıııık! Oynamıyom ben banaaa neeeh!

Fakat işler bir süre sonra sarpa sarmaya başladı. Herif zaten doğduğundan beri tosuncuk, sürekli daha da irileşti. Güya ben slingden çıkartmıycaktım hiç, baktım ki üç aylıkken sırtımda korkunç ağrılar her geçen gün artmaya başladı. Üzerimden tır mı kamyon mu yoksa vinç falan mı geçiyordu yoksa bu çocuk birazcık fazla mı ağırdı?? :)

Olsundu biz de o zaman başka çözüm bulurduk ki buldum: ErgoBaby ile tanıştık. (Hala kullanıyorum çok uzun olmayan mesafeler için) Süper icat ama o da bir yere kadar. Allahtan bebek arabası denen nane vardı. 
(Ki benim maalesef atladığım bir konu oldu bu: (Bu yüzden son dakikada biz hastaneden çıkabilelim diye ben kendim satın alacak olsam asla gidip seçmeyeceğim bir anakucağı alındı. Ehh ona uygun bir de puset alındı ardından. Epey kullandık gerçi ama içim hiç ısınmadı. Neyse ki artık bir Concord Neo'muz var) 

Hamilelik boyunca slinge o kadar takmıştım ki aklıma puset almak, o konuda araştırma yapmak gelmedi. Gelmedi ya. Bildiğin puset almadık biz. Yavrum da son dakikada sezaryen ile doğunca benim onu kendime sarıp sarmalayıp da eve getirmem konusu sadece hayal olarak kaldı. Sezaryen ile doğuran bilir çocuğu slinge almak şöyle dursun arabada oturamıyorsun bile (gerçi ben beşinci günde Can'ı sarıp sarmalayıp kaçmıştım dışarı(!) Doktor ne kızmıştı ama: Kendinizi öldürmeye mi çalıştınız Gizem Hanım diye): o eve dönüş yolu bitmedi bana. O nasıl bir ağrı, acı yahu! İçim içimden milyon kere söküldü sanki arabanın tekerleklerinin üzerinden geçtiği her minik taşı hissettim! Sırf bu sebeple bile ikinci bebede normal doğum diye yeniden tutturmaya değer) 


 Yani ağır bir bebeği sürekli kucakta taşımak öyle çok basit değil. Bebeği koyayım yatağına, takılsın, ağlarsa ağlasın da zaten bize uygun yöntem değil. 

Zaten inek gibi süt üretip günde milyon kere sağılmaktan haşat olmuş vücut, ağrıyan sırt kasları, uykusuz  ve insansız günler geceler art arda geldikçe işler değişmeye başladı.

Ben annemle kavgalar eder oldum içimde, neden gelmiyor bu kadın? Neden yaşamıyor bizimle? Yahu sevmiyor mu beni? sevmiyor mu bebeğimi?? ... vs vsvsvsvsvvsvsvsvs.... 

Kayınvalide, görümce, kızkardeş, arkadaş, eş dost, tanıdık, konu komşu, Clinton'un karısı(!) hepsine kızgınım, kırgınım. Neden gelip destek atmıyorlar bize??? Dokunsalar ağlayacak moddayım. Canım Hakanım, iş kabul etmez oldu. Hep destek, tam destek. Ama yetmiyor ki! Yahu karı koca şöyle başbaşa bir yemek yiyebilmek istiyoruz. Sadece ikimiz sokağa çıkıp el ele kol kola sevgili olmak istiyoruz yeniden. Hayat sadece anne ve baba olmak mı be? 

Ohh .... Neler atlatmışız biz ya.... 

Şimdi neredeyse 18  aylık olacak yavrum kuzum. Derdini sıkıntısını anlatır oldu iyice. İyiden iyiye konuşuyor bizimle. 23 numara ayakkabı aldık bugün. 
Giyince onları bir baktım ki sokmuş ellerini cebine aynada kendisine bakıyor dükkanın içinde. 

Nasıl büyüdün sen be dedim. Ne çabuk(!) büyüdün be evladım! Ne çabuk! (!!!)
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder