16 Şubat 2014 Pazar

Can'ım,


Kan gördüm ağzında bu gece yavrum. 
İçim acıdı bebeğim. 

Sol alt azı  dişini getirdi diş perisi en son. Üç gündür çıkmaya çalışıyor diş etinden. İyice baş gösterdi bugün. 
Bu gece, uykusuzluğun etkisiyle (öğle uykusu uyumadın bugün ilk kez. Sanırım dün gece 12 saat -22:30-10:30 uyuduğun için oldu bu.) epey mızıkçıydın uyku öncesi. Lavabo rutinimizi bitirmek istemedin. Ağladın. İşte o anda gördüm o moralimi bozan şeyi. 


Uyumadın çünkü; tatlı arkadaşın Kerem geldi tatlı annesi Melike ile birlikte. Ne iyi ettiler. Sen oyuna dalınca uyku önemini yitirdi gözünde.

Ne hızlı geçti zaman. Hani hep öyle olur ya eğer güzel geçiyorsa. 
Ne çok güzeldi hem şikayet etmek tatlı tatlı sizinle hayatımıza giren eksiklerden hem bayılıyor olmak size ve sizinle ilgili olan her şeye. Yok yok bayılmak değil bunun adı: Bu aşık olmak aslında. Bu vazgeçilmez olması bir insanın. Bu çok sevmek. Bu... bağır çağır söylemek istemek demek ve bazen de sus pus öylece izlemek özlemi.

Bizi Velvet Cafe ile tanıştırdılar gider ayak. En kısa zamanda kaçmalı biraz sohbete ve biraz da yumurta yemeye seninle. "Anane"yi de alalım, önümüzdeki pazartesi kaçalım ;)





Doğru dürüst yemek yemek istemedin yine. Ki bu çok anlaşılır bir şey. Ağzında süren bir ağrı ve basınç hissi var. Rahatsızlık nedeniyle yemekten tad almak şöyle dursun, eziyete dönüşüyor olmalı. 
Yavrum, çok arabesk bir kadın söylemi olacak bu ama; şu senin çektiğin ağrıyı senin yerine çekmeye hazırım inan ki. Keşke mümkün olsa bu. 

Neyse ki şu içinde herşey(!) olan çorbalarımdan birini yaptım ve onu hala seviyorsun. Artık anlıyorum iyiden iyiye: 'siz yiyin ben doyuyorum' ne demekmiş. Artık kızmıyorum annemin: 'hadi hadi şundan da ye' demesine. 

Bir de soğuk olduğu ve hematomu rahatlattığı için sanırım, hiç itiraz etmeden senin için mayaladığım yoğurdu yedin. 

Bu iki nispeten iştahlı yemek yeme seansı dışında, peşinde elimde kaşık ile koşarak geçirdim bu günü çoğunlukla. 

Çok yoruldum ben be evladım. Hatta bir ara o kadar çok yapışıktın ki bana, sinir krizi geçirecektim neredeyse. Tuvalete giriyorsun ardımdan. Ki bunu çok da dert etmiyorum biliyorsun; tuvalet eğitimin gereği. Ancak gelip de anneyi ısırman olduk olmadık yerinden! Ehh yani! 

Bağırdım birazcık. Sana değil. Duruma. Aslında birazcık da sana. Sonra üzüldüm. Çok üzüldüm. Hemen kucağıma aldım. Sarıldım. Özür diledim bağırdığım için. Sarıldım sarıldım öpüştük. Sen gülümsedin zaten. Sonra göbeğimi açtın, öptün. Isırmak istedin izin vermedim. 

Koluma yapıştın, ısırmaman için uyardım ve üfleyip salyalarını akıttın bolca ve dakikalarca sürdü bu. Kendi göbeğini açtırdın bana; öyle tatlı "aç aç aaaaç" diyorsun ki! :) 

Öptürdün, gıdıklattın kendini. Sevimli oğlum benim. Ne istediğini bilen, istediğini elde etme yolunu iyi kavramış şirinlik muskam benim. 

Bu kalp sana hep açık. Seni anlamak, seni eleştirmeden sevmek için atıyor. Her halinle kabulümsün. Her halini seviyorum yavrum. İyi ki varsın meleğim. 

Çok yoruldum ama senin ağrını düşündükçe bir güç geliyor; devam edebiliyorum koşuştırmaya. 

Böyle işte....

Birazdan ben de yatarım. 
Yatınca gelir yine aklıma, şunu da yazsaydım keşkeler... Bitmiyor ki hiç bu keşkeler... Bitmezse bitmesin ne yapayım: onlar da olur olmaz dakikada aklıma gelmeseymiş o zaman :)

Saat 22:00 gibi uyudun. Uyumadan hemen evvel, bir parça iltihap gördüğümü sandığım (belki de bir parça yiyecekti emin değilim) sol alt azı dişini karbonatlı suya batırdığım kulak çubuğu ile temizlerken aktı azıcık kan... 

Korktum biraz. İçim acıdı. Sonra soğuk kanlılık aldı yerini bu hislerin. sana yardımcı olabilmem için şart bu. Biliyorum. 

Senin canın hiç yanmasın Canımmmm....


Ertesi gün eklemesi: Neyse ki iltihap değilmiş o gördüğüm beyazlık. Dişin ta kendisiymiş. :)

1 yorum: