29 Ocak 2014 Çarşamba

En doğru olan doğru BENİM DOĞRUm (nokta)

Seni gidi her şeyi bildiğini sanan  lanet olası,  bu lanet olası hayat benim lanet olası hayatım!
(Nasılım?? Süper küfür ederim, ohh beybi!) 

Neyse biraz ciddiyet!
 Nede olsa ben 37 yaşında evli barklı bir anneyim. (Ohh bebeğim gerçekten öyleyim.) (Suyunu çıkarmadan durabilmeyi deniycem!)  :)


Evet, denemeye başladım. 
Evvela, şu yukarıda kocaman puntolarla yazdığım, üzerini de sarı sarı çizip iyice belirgin hale getirdiğim cümlenin açıklamasını yapayım. Çok kısa bir açıklaması var: Bazen böyle bas bas bağırmak istediğim zamanlar oluyor. Çok sık olmuyor ama oluyor. 

Fakat yapmıyorum. Yapabilirim evet. Yaparsam çok ayıp olur belki ama yine de yapabilirim. Ama yapmıyorum. Çünkü bizler medeni insanlarız değil mi? Sinirlenip bağırmadan da fikrimizi ortaya koyabiliriz. Hatta bu bizi daha anlaşılır kılar. 

Ama olsun bazen yine de böyle bağırmak geliyor içimden. Yapmasam da geliyor. Ama bir gün fena patlayabilirim. Uyarmadı demeyin! :P  (Çok da tın!) 

Neyse genşler; Gelelim asıl konuya. 

Olay yine elbette çocuk yetiştirme ile alakalı. 
Zaten blog yazmaya başlama nedenim ne benim? Çocuğum. Çocuğumla olan ilişkimi, çocuğum doğduktan sonra hayatımdaki farklılıkları yazmak. Biricikim okur yazar olduğunda, 'vay be anneme bak, ne hisli kadın!' falan desin. Hani hoş bir ses kalsın benden sonraya. Şimdi henüz hayattayken de kendimi daha anlaşılır kılabileyim. Çünkü benim bir problemim var; Ben duygularımı konuşarak çok net ifade edemiyorum. 
Bunun nedeni üzerinde psikoloğum ile görüşmeye başlamayı düşünüyorum. 
Kendini yazarak daha kolay anlatabilen tiplerdenim. Yani ben öyle olduğumu düşünüyorum. (Anlıyosun demi beni şu anda? Anla bak yaaa... Lüffen anna ama :P )

Ben, çocuk yetiştirme konusunda kimseyi taklit etmemeye karar vereli epey oldu. Nasıl mı?

Doğduktan kısa bir süre sonra bebeğimin süt içme saatlerini, kaka yapma adetlerini, uyuyakalma ve uykuda kalma sürelerini yazmaya başladım. Günlük tutuyordum. Okuduğum bir kitaba göre en erken devreden itibaren bebeğe rutinler aşılanmalıydı. Nasıl başlarsak öyle giderdi. Tüm bebekler aynıydı ya. Benimki de saatinde süt içmeli, saatinde sıçmalıydı. Ben dünyanın en tecrübesiz annesi olarak bu kadının yazdıklarına inanmış, saf saf uygulamaya çalışıyordum. 
Annem dalga geçti benimle ama ben devam ettim. Sonra bir gün benim sevimli suratlı tatlı oğlum cork cork emerken bende bir ampul yandı. O kadar minicik o kadar muhtaç o kadar savunmasızdı ki kollarımın arasında. Ne kuralı ne kaidesiydi ya Allah aşkına! 

Çocuğumu hiç görmemiş onu hiç tanımamış biri milyon tane ahkam kesiyordu ve ben uygulamaya çalışıyordum. 

Peki benim tatlı bebeğimin kendi sesine ne olmuştu? 
Onu dinleseydim ya. Benim kılavuzum da rehberim de o olmalıydı. Kendi kendisinden başka kim daha iyi bilirdi bana kendini anlatabilmeyi? Benim istediğim; çocuğumla bariyersiz, ayıpsız, günahsız, keşkesiz bir ilişki değil miydi? 

Bir arkadaşımın oğlu emzirme minderini çok sevmiş. Kendisi de çok rahat etmiş. Bana da önerdi. Daha doğmadan Caniko, aldım ben de bir tane. İkimiz de rahat edemedik emerken. Bir süreliğine onun üzerinde tatlı tatlı uyudu, onu öyle kullandık biz sadece. Al işte her bebek farklı diyebilmek için en basit örnek sana. 

Çocuk boğulur o slingin içinde. Nefes alamaz. Bacakları rahat edemez.... mezz... mazzz... ler yavrum benim koynumda rahat rahat uyudukça, uyuyup mutlu uyandıkça bebekler konusunda herkesin her şeyi bildiğini sandığı ama yanıldığını anladı iyice bendeniz. 

Kararım kesindi. Ben sadece Can'ı ve kendi hislerimi dinleyecektim. Gerisi ise sadece başkalarına ait öneri, tecrübe, birkaç soru işareti, araştırılıp düşünülmesi ve akla yatmadıysa -yani aslında bize uymadıysa- çöpe atılası cümleler topluluğu olarak kalacaktı. Öyle de kaldı.

Ama ben buna karar verdim diye herkesler bunu böyle kabul etmedi. Olsundu. 
Onlar konuşsundu. Ben/biz bu konuda nasıl olsa kesin kararlıkdım/k.

Bu arada bende bir aydınlanma daha oldu: Artık kimsenin doğrusunu eleştirmez oldum. Kabul ediyorum abicim. Nasıl istersen öyle besle bebeğini. İstersen tıka basa şeker yükle bedenine. İstersen tv izlet bütün gün. İstersen belirli saatlerde uyut, uyandır yedir içir... İstersen dünyanın en kıskanç en paylaşımdan bi haber çocuğunu yetiştir yada istersen vur kafasına al ekmeğini bir tip olsun senin çocuğun...

Kendi hayatı, kendi fikri, kendi kararı. Bana fikrimi soruyor mu? Haaa... Ok o zaman söylüyorum. Sadece fikrimi söylüyorum ama. Şu lanet olası -meli, -malı ları attım dilimden. 
Senin çocuğun, senin ve onun doğruları. Senin kararların, senin hayatın. Ayrıca bana ne demi ama yani... İtici olmanın bir anlamı yok.  

Bizim Canımız için uyguladığımız yöntem; onu dinlemek. Ona saygı göstermek. Onu anlamaya çalışmak hepsi bu kadar. 

Geçen gün, oldukça yorgun olduğum ve kendimden şüpheye düştüğüm bir anda eski bir dostum telefonla imdadıma hızır gibi yetişti. 
Can'ın uyku saatleri düzensiz bir süredir. Geç yatıyor. Uyumamak için epey direnç gösteriyor geceleri. Ben de babası da gece sonunda harap olmuş bir şekilde ve kendimiz için hiçbir şey yapamaz halde kalakalıyoruz. Ve ben; "acaba yanlış mı yapıyorum? acaba ben de şu saatli uyutma yedirme içirme, programlı olma yöntemine mi başlasam" diye vicdan azabı ile karışık beynimi yer olmuştum.

Adamın umurunda değil. Oradan oraya zıp zıp koşuyor. Hani şu uyku evvelinde ortaya çıkan aşırı hareketlilik falan değil. Bildiğin uykusu yok adamın. (Meğer sağ üstten azı dişi geliyormuş. Bu sabah gördüm o canavarı!) 
Kitap okumak, ninni söylemek, emzirmek, masaj yapmak, yatakta sakince oyunlar oynamak vs vs... İşe yaramıyor! Hayır, o çekmeceleri açıp kapatmak, bir yerlere tırmanmak, oyuncak kutusundaki tüm oyuncakları dışarı çıkarmak, onları evin farklı yerlerine götürmek, tencerelerin ağırlıklarına aldırış etmeden onları bir başka köşeye taşımak istiyor. Buna enerjisi, gücü ve isteği var. 

Eeee ben ne yapayım bu durumda? Hayır küçük beyefendi, şu anda senin uyku saatin. Hadi bakalım yatağına. Uyuyorsan uyu, zaten karnın da tok.... Uyumuyorsan da zaten bir süre ağlarsın bağırırsın sonra yorgunluktan bitap düşüp sızarsın mı diyeyim?
Yok efendim... Ben o kadın değilim. Ben bu anneliği tercih etmiyorum. Benim tarzım bu değil. Benim evladım daha iyi davranılmayı hak ediyor. Nokta. 

Zaten hayatı boyunca (yani umarım öyle olmaz ama normal bir iş hayatı olursa... Yani bana kalsa aşçı olsun, yada fotografçı falan olsun dünyayı dolaşırken para kazansın...) belirli saatlerde uyuyacak belirli saatlerde kalkacak. Belirli saatlerde yemek yiyecek. Bir şeyler hep planlı programlı olacak. Yani önünde sonunda bu sıkışmışlığın içine girmiyor mu her normal insan. Şimdiden cendereye ne gerek var? Uykusu yokken yatağa sokmak... Oyun oynamak istiyorken hayır efendim bu masada oturup hemen yemek yiyeceksin demek... Didişmek çekişmek, zorlamak... 
Yani bunun kesinliği ortada. Elbette zorlasam bir şekilde o da girer bir düzenin içine. Belki hafiften robotumsu bir tip bile yaratabilirim. Ama mutlu olur mu benim bebeğim? MUTLU olur mu? 
Ben o mutlu olsun istiyorum. Evet, yoruluyorum. Evet kesinlikle canım çıkıyor yorgunluktan. Evet bazen gıcık bir tip oluyor ve kendimden pek hoşlanmıyorum o anlarda... Ama bunlar hep benim problemlerim. Benim tercihim. 

Yani ne yapayım arkadaşım, doğasına aykırı davranıp ben bu çocuğa tırmanma mı diyeyim? Tırmanmak için isteği, gücü ve enerjisi var. Gelişimi için gerekli de bu. Ne yani 'ya düşerse' diye korkum yüzünden ona engel mi olayım? Beyninde sürekli sınırlar, korkular mı olsun? Benim görevim onu korumak evet ama bunu engel koymadan da yapabilirim. Yapmalıyım. Ben böyleyim. Sen ne dersen de... Tınn yani... 



















3 yorum:

  1. Arkadaşim telefonda, kendisinin de aynı sorularla boğuşup en sonunda bir pedagogla konuştuğunu söyledi. Pedagog da benimle hemfikirmiş. Bunu duymak o anda çok iyi gelmişti. Öyle yetişti yani imdadıma. Ve bunu öyle bir anda yaptı ki çok iyi geldi. Iyi ki aradın beni Özencim.

    YanıtlaSil
  2. Gizemcim,Yine çokkk güzel bir yazı olmuş bu.Bu yazdıkların o kadar doğruki,Eper sağın solun meli malısını dinlersek,Çocuk bizim çocuğumuz olmaktan ve de kendi doğasından çıkıyor,Bizlerde sadece onları bunaltıyoruz.Taylanın şu yaşına kadar bende kimseyi dinlemeyip(bazen dinler gibi yaptım )onun düşğncelerine saygı göstererek hislerimi izledim.Şu anda bile ben bazen kötü anne,Tyalanda şımarık çocuk gibi bir sürü yorumlar alsakda,zaman zaman bunlar beni üzmüş olsada,ben oğluma saygı duyuyorum ve onun iyi bir çocuk olduğunu biliyorum.Gerisi,kurallarmış,eski usüllermiş boşşşşş,geriside hoşşşşş.Yaşadıkları her anın tadını çıkarsınlar:)))))

    YanıtlaSil
  3. Sen de güzel yazmışsın Esram... İyi ki varsın, İyi ki o güzel çociini eşşek gözlü tatlı sıpanı doğurmuşsun!
    Çok çok sevgiler canımın içi...

    YanıtlaSil