30 Ocak 2014 Perşembe

Doğum 


Çok yakın bir zamanda, birkaç gün evvel bir arkadaşım ikinci defa doğum yaptı. Ve doğumunu tam da istediği gibi yine suda gerçekleştirdi. Fotograflarını dakika dakika paylaştı doğum esnasında ve hemen ardından. Çok mutlu görünüyordu. Onun adına sevindim. Zaten oldukça mutlu bir kadın genel olarak. Enerjiktir, spor yapar, pozitif bir tiptir. Sanki bu doğum daha da arttırdı tüm bu özelliklerinin yüzüne yansıyan ışığını. Bebekleriyle, eşiyle huzurla yaşasın diliyorum.

Ancak, aklıma takılıyor; nasıl bir zevk bu doğum yapmak? 
Ben bilmiyorum... 
Doğal doğum kursuna gittim. Zaten en baştan beri normal doğum yapmak istiyordum. Sezaryen lafını ağzıma dahi almak istemiyordum. Olmadı.

Sabahın oldukça erken bir saatinde ağrı hissettikten sonra gelen kanamanın ardından yavaş ve sakince hazırladım doğum çantamı. Öyle çok evvelden hazırlık yapmamıştım çünkü oldukça uzun bir süreye yayılacağını biliyordum doğumun. Yeterli vaktim olacağını biliyordum çantayı yerleştirmek için. İçine neler koymam gerektiğini de evvelden not etmiştim zaten. 

Oturdum, oğluma hamile kaldığımı öğrendiğim günden beri yazmaya başladığım günlüğüne durumu yazmaya başladım. 

Eşimi uyandırdım, zaman geldi dedim. Hemen anladı zaten. Panikledi biraz, çok şirindi suratı. Sakinleştirdim onu. 

Bir süre minik sancılar vardı tam da açıklayamadığım. Farklı yerlerde ve kesinlikle ritmik olmayan. Öyle çok canım yanmıyordu. Rahatsız ediciydi sadece. Sonra kesiliyordu. Bir şey yokmuş gibi oluyordu. Zamanla oturmama izin vermedi içimdeki his. Ağrı/acı, o tuhaf oturamama hali...
Doktorumu aradık. Hastaneye gelin dedi. Keşke gitmeseydik o kadar erken, diyorum hala ara sıra.

Hastane yolunda epey canım yandı. Hakan'a bir ara: "Sakın trafikte sıkışıp kalayım deme, sakııınnnnn!!!!" diye bağırdığımı düşündükçe yine kahkaha atasım geldi ama Can mösyösünü uyandırma riskini alamadım; içimde patladı şuan. Neyse, o yarın bir yolunu bulup kocaman bir kahkaha attırır yine bana nasıl olsa. Tatlı şirin sevimli altın saçlı böcüüm benim.

*Kahkaha demişken; bu sabah küçük sevimli ellerinin o tatlı şirin parmakçıklarıyla yerden bir şey aldı. Gidip çöp kutusunun kapağını açtı. O şeyi içine attı. Bunu o kadar kendinden emin, o kadar doğal bir akış halinde yaptı ki.... Durdurmak istemedim. Yani o anda alyansımı çöpe atıyor olsaydı yine de engelleyemezdim o tatlılığını sanırım. İşini bitirmiş ve çöp kutusunu arkasında bırakmıştı ki beni buldu hemen yanı başında. 'Ne o attığın annecim?' diye sordum. Aldığım cevap: 'Çöp'  :) 
O gözlerinin bakışı... Ya gözlerim doldu bunu yazarken. O kararlılığı. O vücudunun duruşu. O ses tonu. Çöp dedi yaaa... :)
İlk defa kullandı bu kelimeyi. 
Koskocaman güldürdü beni. Can'ımmmm....

Saat 22.00 olmuş hala uyumadı yine bu gece. Yemeğimizi yedik. Kakasını yaptı. Duş hatta bildiğin banyo yaptık. Küvette oynamasına izin verdim epey bir süre. Sonra "10'a kadar sayıyorum ve Can .... yapıyor"umuzu suyu kapatmaya uyguladık. 


*Bunu yapmaya başladığımdan beri ayak diremeleri neredeyse sıfırlandı diyebilirim. Şiddetle tavsiye ediyorum. 
Düşünsene; bir işe dalmışsın, keyif alıyorsun ve biri (ki genelde annen) seni zart diye alıp çıkartıyor o ortamdan. Vay anasına yaaa deyip çığlığı basmaz mısın? Saygısız insan seni! deyip, Tokat atar be insan sinirden! 

Ben de çociime saygısızlık etmemek adına, bir sonraki adımda yapacağımız şeyi tane tane anlatıyorum ve saymaya başlıyorum. "anne şimdi 10a kadar sayacak ve Can musluğu kapatacak" mesela. "tamam mı Can?" bazen "okk" diyor ki bu hayır anlamında: yok'un y'siz hali. O zaman tatlı tatlı sonrasında olacakları anlatıyorum. Saçını kurutacağımızı, oyun oynayacağımızı vs vs... "hmmm" diyor ve ben fazla zaman kaybetmeden geçiyorum o sonraki aşamaya. Saymayı hızlandırmadan pek fazla.  

Bazen de hemen kabul ediyor. Saymayı çok hızlı yapmıyorum ve 6dan itibaren uyarılara başlıyorum. 10 demeye şu kadar kaldı falan işte...*


 Kitapları hatmettik.  Emdi emdi emdi... Uyumadı. Sonra elini ağzına götürüp, yemek yemek istiyorum işaretini yaptı. Sorduğum zaman bana "hııı" diye onay verdi. Aşağıya indik ama doğru dürüst yemedi de. Ayşen teyzesinin hediyesi eşini bul oyun kartlarıyla oynadık. Çok seviyor onları. Bir süre sonra fena uykusu gelince zıpırlık yapmaya başladı. Kartları saklamaya, dağıtmaya falan başladı. Yukarı çıkıp yeniden emerek uyudu... Benim de acayip uykum vardı ama aklıma bugün olan bir olay takılınca uykum kaçtı. En iyisi yazmak dedim ve burdayım işte. Saat : 02:16!

Eee ben doğumdan söz ediyordum ya?

Ve evet, açıklık 5cmye ulaşıncaya kadar hemşirenin her türlü zorlamasına hayır demeyi başararak gitmedim ameliyat odasının yanındaki gözlem odasına. Hava güzeldi, epey hastane bahçesinde takıldık Hakan'la. 

Sonra kendimi odamızda buldum. Yataktaydım. Kedi gibi yüzüstü ve ağrımı nefesle hissetmeye çalışıyordum. Annemler (benimki ve Hakan'ınki) geldiler. Çok kısa bir süre sonra suyum geldi. Sonrası muallak biraz...

Hemşire muayene işini abarttı, benim konsantrasyonum kayboldu. Bir süre sonra baktım ki doktor beni suni sancıya ikna ediyor. Zaten onun ardından ipler koptu. Hayatımda o kadar çok kan kaybetmedim... Çok saçma değil mi? O kadar çok canım yanmadı hiç o anlara dek...

Fakat direndim!  Ancak çok korkuyordum artık. Acıdan ve ağrıdan ve sürekli idrar yapma ihtiyacı gibi bir his yüzünden yorulmuş ve bir süre sonra tükenmiştim. Sanırım saat 23:00 civarı "Artık yapamıyorum, alın beni ameliyata. Alın artık yapamıyorum, yapamıycam!" diye yalvardığımı hatırlıyorum ve beni uyutmaları sanki bin sene sürdü... Çok canım yandı. Çok korkuyordum ve çok suçluluk hissediyordum! Doğuramamıştım evladımı... Becerememiştim! Tam bir anne gibi hissetmeye hakkım yoktu! Boktan bir anneydim be! En çok bu düşüncelerdi sanırım canımı yakan... Yarım yamalaktı her şey... 
Zaten epey sürdü bu acı, doğumdan sonraki gecelerde de uykumu çok kaçırdı. Şimdi bunları yazarken bile ağlatması beni... Demek ki hala tam olarak gitmemiş içimden o acı. 

Doğum yapmak... Sanırım öykünüyorum bunun zevkli bir eylem olduğunu söyleyen kadınlara. Merak ediyor muyum? Dener miyim yeniden? Bilmiyorum. 

Kardeşi olsun istiyorum Can'ın. Fakat korkuyorum be! 











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder