28 Ocak 2014 Salı

Badi Parmak




Yine uykusuzluk.

Uyku denince aklıma gelen ilk şarkı bu.'Ben Kısaca F.D.' isimli şarkıcımızdan dinlemeyi de severim o ayrı. Aslına sadık kalmak adına bunu paylaştım. 

Yağmurdan mıdır nedir, sürekli aklımdaydı bugün. 

Bu akşam üzeri oğlumla İstiklal caddesi gezimizde, kulağına söyledim biraz. Fakat o Twinkle twinkle little star'ı tercih ettiğini  yüzünü ekşitip "aap aabbouv" diyerek açıkça belli etti bana. :)

"Bakınız: Twinkle twinkle little star
               How I wonder what you are
               Up above the world so high
               Like a diamond in the sky..."

O tatlı badi parmağıyla gökyüzünü işaret etmeyi de ihmal etmedi yine.

Akıllı bıdık. Tatlı, mutlu, meraklı, taklitçi şempanzem benim. Sınırlarımı zorlamayı sürekli olmasa da aklına geldikçe deneyen sevimli sarı gorilim. Gorilleri çok sevdiği için, ona gorilim dememe  bayılıyor. Başlıyor iki tatlı yumruğu ile göğsüne vurmaya. Güç gösterisi yapıyor zibidi! J

Artık konuşuyor mu? diye soruyorlar. Hem evet, hem hayır bu soruya yanıtım.

Neden evet? 

Çünkü bana istediklerini anlatmayı bazen bir tek kelime ile bazen de tamamen sözsüz olarak anlatmayı beceriyor. Ortak bir dilimiz var. Anlaşabiliyoruz. Bu sebeple evet konuşabiliyor.

Hüüp hüüp deyip işaret ve badi parmağını ağzına götürmesi: susadığını anlatıyor. Hüüüp derken burnunu gösteriyorsa kuşburnu çayı istiyor. O ısırılası iki parmak ağza gidip ses çıkmıyorsa demek ki acıkmış mösyö.

Zaten badi parmak bir şeyi işaret ederken çıkardığı  hıııı hıııı hıııı sesleri ve vücudunun o yöne doğru yönelmesi de o şeyi kesinlikle istediğinin oldukça net ifadesi. Bu tüm yaşıtlarının da ortak kullandığı dil zaten.

Kollarını açıp bana bakması, 'eh hadi artık yoruldum, al beni kucağına' demek. 

Hov hov ve maaouw'un ne olduğunu söylememe gerek yok sanırım :) 

Sincap, iki yumruk ağza götürülüp alt dudak ısırılınca anlatılıyor. (Yıldız Parkı'nda palamut yerken görmüştü birkaç tanesini, oradan kaldı)

Kuş ve kelebek kollarıyla kanat taklidi yaparak anlatılıyor. Balık demek için elini yüzdürüyor havada. 

Aklıma gelenler bunlar. 

Kitap yerine tap diyor. Henüz söylemese de benim söylediğimde hemen eliyle gösterebildiği kelime sayısını bilmiyorum :( 
Hatta bu akşam uyku öncesi kitap okuma esnasında saysam mı dedim ama gözüm kesmedi.  

Bunun dışında anlamını da bilerek çıkardığı kelimeler var: At. Al. Ay. Tut. Git. Anne. Baba. Dede. Hoppa. Hop. Hoppalaa.  Bunlar kesin cepte. Söyleyebiliyor.

Henüz tam olarak söyleyemediği kelimeler komik ve şirin: appumbaa (kaplumbağa) mesela…

Modundaysa, söylediklerimi dudaklarıma iyice baktıktan sonra tekrar ediyor. Bazen net çıkıyor kelime bazen Canca kalıyor.

Öpmeye doyamadığım o parmakçık sağa sola gidip geliyorsa -bilin bakalım kimden öğrendi? :) - ve yüzünde de memnuniyetsiz bir ifade varsa; buna izin vermiyorum, istemiyorum diyor.


Neden hayır? 

Çünkü galiba Can’ımı benden ve babasından başka pek kimse tam anlamıyla anlamıyor. L

Birini, aynı dili konuşurken anlayabilmek bile bazen epey güç (imkansız olduğuna şahit olmadık değil!) iken yukarıda anlattığım durumdaki bir bebeyi anlamak için onunla epey vakit geçirmek gerekiyor. Eh, bizim durumumuzda da o epey vakit sadece ebeveyni ile beraber geçiyor.

Maalesef oğlumuz insansız büyüyor. Bu üzücü. Hayalim bu değildi. Büyük anneleri, dedesi (benim babam), teyzeleri, halası, kuzeninden oluşan çekirdek ailemizin fertleri hayırsız çıktılar. Can’ı çok az görüyor,  Can ile çok az vakit geçiriyorlar. “Aaa onu da mı yapabiliyor… Aaaa amma da büyümüş… Aaa konuşuyor mu…” lar can sıkıcı. Hatta kırıcı. Üzülüyorum be!
Ama realite bu.

Hakan’ın kısaca özetlediği gibi; değiştiremiyorsan, olduğu gibi kabul edeceksin ve buna üzülmeyi bırakacaksın!” Bu kadar basit. Bayılıyorum onun bu mantıklı haline. Bayılmasına bayılıyorum da yine de tam anlamıyla bitiremiyorum içimdeki isyanı. İsyeeeeaaann uleeen!

Benim yeğenim/ torunum olsa Can, valla ayrılmazdım yanından. Zaten ayrılmıycam da. Hep öyle diyorum ona. “Oğlum sen beni istediğin sürece hep kalırım yanında. Ne zaman anne sana ihtiyacım var dersen koşar gelirim. Hayatına saygım sonsuz. Karışmam istemediğin konuya. Ama sen ne vakit istersen orada olurum. Bana güvenebilirsin.”

Belki anlamıyor kelimelerimin tamamını ama biliyorum ki o harika beyni not alıyor bunları.  gerektiğinde zırt diye belirecek kafasında "anneeemmmm" diyecek. Bilecek ki ben varım.  
Yorgunluktan sinirli, kırılgan olduğumda bağırıp kızmam yüzünden bana güveni sarsılmaz böylece. Kızgınlığım ona değil ki zaten. 

Sarsılmasın. Güvensin bana. Aramızda asla bir bariyer olmasın. Asla düşünmesin onu anlamadığımı. Sevildiğini bilsin. Sevsin anneciğini. Canım oğlum.

Ya çocuğunun yanında bağırmamayı becerebilen anne var mı?  Varsa NASIL?






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder